Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde Sosyal Medya Zirvesi Gerçekleşti
Bu yıl, 12 Nisan tarihinde, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde Meclis’e sunulması planlanan torba yasa teklifinde yer alan sosyal medya düzenlemesine ilişkin, Sosyal Medya Zirvesi gerçekleşti. Koronavirüsle mücadele kapsamında hazırlanan tasarının, Sosyal Medya Zirvesine katılanlar arasında, Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanlığı, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK), Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ve SOME (Siber Olaylara Müdahale Ekiplerinin) da yer aldığı bildirildi.
Tasarının gerekçesi:
Zirvede yapılan değerlendirmede, çok sayıda asılsız haber üreten, toplumu kin ve düşmanlığa sevk eden, ülke içerisinde ikilik yaratmayı hedefleyen paylaşımlar yapan operasyonel hesapların çoğu kez bu şirketlere bildirilmesine rağmen kapatılmadığının da ifade edildiği öğrenildi.
Düzenlemeye öneri bir getirildi:
Bu kapsamda mevcut teklifte yer alan “sosyal ağ sağlayıcıları özel hayatın gizliliğini ihlal başvurularına 72 saat içinde cevap vermek zorundadır” yönündeki düzenlemedeki sürenin 48 saate çekilmesi yönünde de tavsiye kararı alındığı belirtildi. Bu önerisinin Meclis’e sunulacağı ifade edildi.
Tasarı TBMM’den geçerse:
Tasarının Meclisten geçmesi halinde, BTK yetkilileri tarafından doğrudan ilgili sosyal medya şirketlerinin üst düzey yetkililerine, “tepe isimlerine” gönderileceği ifade edilirken, ortaya iki seçenek çıkıyor:
Düzenlemenin yürürlüğe girmesinden sonraki 30 gün içinde, ilgili şirketlerin temsilci belirleme ve bildirme yükümlülüğünün yerine getirilmemesi halinde, o sitenin internet bant genişliği 30 gün içinde %50 ve takip eden 30 gün içinde de %95 oranında daraltılabilecek, olmasıdır.
Türkiye’de milyonlarca kullanıcısı olan Facebook, Twitter, Youtube, Tik Tok gibi sosyal medya sitelerinin Türkiye’de temsilcilik açmaları bu düzenlemeyle artık zorunlu kılınıyor. Şirketler, hali hazırda sadece avukatlarıyla ülkede davaları takip ederken, şirketi temsil etmiyorlar. Bu durumda Türkiye ile doğrudan muhatap kapısını da kapatmış oluyor ve kendilerine iletilen talepleri kendi sorumluluklarına ve inisiyatiflerine göre değerlendiriyorlar.
Öte yandan, Ocak – Haziran 2019’da Twitter’a yapılan hesap bilgi taleplerinin hiçbiri karşılanmadığı biliniyor. Nedeni ise, Twitter bu kararların bir kısmına itiraz ediyor, bir kısmının da evrensel hukuk normlarıyla bağdaşmadığını düşünüyor olması olarak biliniyor.
Seçenekler böyle iken endişeler şöyle:
Birinci seçenek gerçekleşti ve temsilcilikler açılmadı diyelim,
Öte yandan, bu şirketler bu süre boyunca Türkiye’den kazanacakları gelirin neredeyse tamamını kaybedebileceklerini de unutmamak gerekiyor.
Peki ya ikinci seçenek gerçekleşirse neler olabilir?
Şu an Türkiye’den iletilen talepler nasıl değerlendiriliyor?, derseniz:
Oda TV’den, Ersin Eroğlu’nun, Prof. Dr. Yaman Akdeniz ile yaptığı röportajtan bir alıntı ile cevap verelim.
“Şimdi ise sosyal medya platformları kendilerine gönderilen kararların bir kısmına itiraz ediyorlar, bir kısmını Türkiye’den görünmez kılıyorlar, bir kısmını ise kendi kurallarına aykırı olduğu için tamamen kaldırıyorlar.”
Türkiye’deki ilgili kanun ve örnek engellemeler:
2007 yılında yürürlüğe giren 5651 sayılı kanun kapsamında mahkemeler tarafından belirlenen sitelere erişimler BTK tarafından durdurulabiliyor. Popüler sansür ya da “kısıtlama” örnekleri ise yıllar önce Youtube, bir dönem Twitter ve birkaç ay öncesine kadar Wikipedia, olarak örneklendirebiliriz. Engellenen siteler arasında, sendikalar, haber siteleri de yer alıyor.
3 Bin Site 150 Bin Kaynak Engellenli:
Şu an Türkiye’de 3 binden fazla web sitesi ve 150 binden fazla web sitesi kaynağı engellenmiş durumdadır.
//Dünyadan örnekler:
Meclis’e sunulacak olan sosyal medya ile ilgili düzenlemenin aynısının geçtiğimiz yıl Almanya ve Fransa tarafından devreye alındığının ifade edildiği öğrenilirken, Türkiye’de de vakit kaybedilmeden sosyal medya sağlayıcılarına yönelik yaptırımlar içeren tedbirlerin getirilmesinin gerektiği belirtildi.
Dedikten sonra gelelim yoruma:
Bahsi geçen bu şirketler yıllardır Türkiye’den milyonlarca Dolar para kazanıyorlar. Bunun karşılığında ise Türkiye’ye herhangi bir vergi ödemiyorlar. Farklı ülkelerde temsilcilikleri bulunurken Türkiye’de bulunmuyor. Bu noktada ise konu ağ tarafsızlığına geliyor.
Ağ tarafsızlığı ile ilgili geniş kapsamlı bir makale dergimizin ilk sayısında, hukuk müşavirimiz, Mehmet Pehlivan tarafından kaleme alınan Ağ Tarafsızlığı adlı yazıda ele alınmıştı. Ağ tarafsızlığının ne olduğunu buradan bir alıntı ile açıklayalım:
Ağ Tarafsızlığı (Net Neutrality), ilk olarak 2003 yılında Columbia Üniversitesi’nde iletişim hukuku profesörü olan Tim Wu tarafından kavramlaştırılmıştır. Ağ tarafsızlığı kavramı, internet erişim sağlayıcıları veya devletlerin internet üzerindeki veri veya hizmetlere eşit davranması gerektiğini ortaya koyan bir kavramdır. İnternet üzerindeki hiçbir verinin, hizmetin veya platformun özel olarak bir politikayla, kanunla, düzenlemeyle kontrol edilmemesi ve trafiğinin engellenmemesi bu kavramın özünü oluşturmaktadır.
Ağ tarafsızlığı, internetteki tüm veri akışının, örneğin elektronik postaların, müzik ve videoların ya da internet aramalarının ve internet üzerinden yapılan telefon görüşmelerinin, internet sağlayıcıları tarafından birbirinden farksız ve eşit hızda mümkün kılınmasına verilen isimdir.
Dolayısı ile ilgili şirketler ülkelere göre farklı tutum sergilememelidir.
Temsilciliklerin açılmaması durumunda gerçekleşecek olan kısıtlamayı kimse istemez, özellikle Facebook, Instagram ve Youtube üzerinden Google’ın ciddi bir gelir elde ettiğini hepimiz biliyoruz. Twitter’da reklamlardan doğrudan gelir elde ediyor ama görece diğerleri kadar değil, diyebiliriz. İş daha duygusal / ticari olduğu için onlar da bu durumun en kısa süre içerisinde bir çözüme kavuşmasını isteyeceklerdir.
Twitter, Whatsapp’ın* da sahibi olan Facebook ve bunun gibi çokuluslu şirketler baskıcı, sansürcü politikalarla dünyada ve ülkemizde ilk kez karşılaşmıyorlar. Bu şirketler, faaliyet gösterdikleri ülkelerde, bilgiye erişimin önünü kesen sansürcü hükümetlerin çıkardıkları ifade özgürlüğünü kısıtlayan yasalar sonucu bu ülkelerdeki faaliyetlerini sona erdiriyorlar.
İşler uç noktalara gelirse ne olur?
Çin modeli uygulanabilir ki hükümetin de bunu isteyeceğini söylemek güç değil. Nedir bu Çin modeli? derseniz de kapıları kapatın yani ilgili mecraları yasaklayın, ülke içinde “yerli ve milli” bir çözüm sağlayın ve artık herkes bu platformları kullansın, diğerlerinin alternatif yollardan kullanımı da yasaklansın!, olabilir. Ayrıca bilinir ki Çin ve benzeri devletlerde, izleme ve sansürün yaygındır her uluslararası uygulamaya karşılık gelecek bir yerli uygulama vardır (Kendi Facebook’ları, kendi WhatsApp’ları vs.) ama özgürlük ne derece vardır, tartışılır.
Bu hususta dergimizin 10. sayısında Utku Şen tarafından kaleme alınan, Türkiye Çin’den Dijital Distopya mı İthal Ediyor adlı makaleyi buradan okumanızı öneririz.
İfade Özgürlüğü vs Kitlesel Suç
Bu yüzden, yasa teklifinde yer alan değişiklikler kabul edilebilir değildir ve bu teklife verilecek tepki, ifade özgürlüğü açısından yaşamsal önemdir… İnternet özgürlüklerine duyarlı demokratik kitle örgütleri olarak tüm kamuoyunu bu yasa maddelerine karşı güçlü bir ses vermeye ve haklarına sahip çıkmaya çağırıyoruz!
Eklemekte fayda var: Whatsapp uygulaması iletişimde uçtan uca şifreleme kullanmaktadır. (Normal şartlarda) İzlenmesi mümkün değildir.
Kaynaklar: